
Arnavut asıllı bir Türk olan Mehmet Akif Ersoy’un asıl adı Ragif’dir. Ancak yaygın kullanılan bir isim olmadığı için çevresi ona “Akif” ismiyle seslenmiş ve bu isim benimsenmiştir.
Babasını kaybetmesi ve ardından büyük Fatih yangınında evlerinin yanması sebebiyle, para kazanabilmek için eğitimini bırakmak zorunda kalmıştır. O dönemin lise eğitimine denk olan mülkiye idadisini bırakıp, Ziraat ve Baytar Mektebi’ne başlamış ve bu eğitim sonucu veteriner hekim olmuştur. Ancak kendisinin yaptığı meslekler bu kadarla sınırlı olmayıp, öğretmen, vaiz, hafız, Kur’an mütercimi ve siyasetçi kimliklerine de sahiptir.
II. Meşrutiyet döneminde, II. Abdülhamid’in baskı rejiminin şiddetli bir muhalifi olan Mehmet Akif, bunun etkisiyle İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olmuştur. Meşrutiyetle birlikte yayın dünyasına da adım atmış ve Sırat-ı Müstakim dergisinde başyazar olmuştur.
Üniversitede Osmanlı Edebiyatı dersleri verdiği sırada, hükümete uygun düşmeyen yayınlarının ardından ikaz almıştır. Bu sebeple oradaki görevinden ayrılan Mehmet Akif, sonrasında vatanı tehlikeye atacağını düşündüğü fikirlere “karşı propagandalar” yapmaya devam etmiştir.


Yurt dışında olmasına rağmen Çanakkale Savaşı’yla ilgili haberleri yakından takip eden Mehmet Akif, savaşın zaferle sonuçlandığı haberini almasının ardından büyük coşku duymuş ve Çanakkale Destanı’nı kaleme almıştır.
“Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.”
Kurtuluş Savaşı’nın başlarında direniş hareketine katılmak istemiş ve Zağnos Paşa Camii’de bu konudaki fikirlerini belirten bir hutbe vermiştir. Halkın beklenmedik ilgisi karşısında birçok yerde hutbe vermeye ve konuşmalar yapmaya devam etmiş, bu sıralarda da Mustafa Kemal Paşa’nın ilgisini çekmiştir. Paşa’nın, Konya vali vekiline telgraf göndererek kendisinden, Akif’in Burdur milletvekili seçilmesini sağlamasını istemesi üzerine I. TBMM’de yer almıştır.
Konulan ödül nedeniyle ulusal marş yarışmasına katılmak istemeyen Mehmet Akif, en güzel şiiri onun yazacağını düşünenlerin ricasıyla katılmayı kabul etmiştir. Hatta Akif’in katılacağını duyan bazı şairler, kazanamayacaklarını düşünerek yarışmadan çekilmişlerdir.


Mehmet Akif’in orduya ithaf ettiği İstiklal Marşı 12 Mart 1921’de mecliste okunmuş ve ulusal marş olarak kabul edilmiştir. Yarışma sonucu aldığı ödülü ise kadın ve çocuklara iş öğreten bir vakfa bağışlamıştır.
İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Mehmet Akif, siroz hastalığı sebebiyle 1936 yılında vefat etmiştir. Milli şairimizi minnetle anıyoruz…